Konya Müzeleri

Müzeci Zeynep Toy Konya Müzelerini yazdı…

Konya Müzeleri

Konya kendine has bir şehirdir. Uçsuz bucaksız ova imgesini bu şehirdeki yolculuk sırasında iyice görebiliyoruz. Bu şehir özellikle Selçuklu dönemi mimarisiyle meşhur birçok yapıyı barındırıyor. Bugün bu yapıların çoğu müzeye dönüştürülmüş. Müzeler gününde gezebildiğim 3 müzeyi sizlerle bu yazıda paylaşmak istedim. Ama bu müzeler hakkında deneyimlerimi paylaşmadan önce Konya’da müzeler günü kapsamında bir etkinlik yapılmadığını, sadece 2 müzenin saat akşam 11’e kadar açık olduğunu da vurgulamakta yarar var.

Mevlana Müzesi

Mevlana Müzesi Konya’da en çok ilgi çeken müzedir. Müze gezme alışkanlığı olmayan bireylerin bile bu müzeyi gezdikleri, müze içinde dua ederek zaman geçirdikleri görülebiliyor. Bu sebeple müze oldukça kalabalıktır. Müze eskiden Mevlana’nın dergahı olarak tanımlanan bir kompleksi kapsar. 1926 yılında bu yana müze olarak faaliyet gösteriyor. Cumhuriyet ile birlikte tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla müzeleştirilen yapılardandır. Mevlevi Dergahı ve Türbe 1926 yılında “Konya Asar-ı Atika Müzesi” adı altında müze olarak hizmete başlamıştır. 1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı “Mevlana Müzesi” olarak değiştirildiği bilinmektedir. Tabii ki o dönemden bu güne sergileme unsurlarının değiştiği görülmüştür.

Müze yapısı ziyaretçi akınıyla neredeyse dolup taşmaktadır; bu bir müze için harika bir durumdur. Ama binanın sergileme ve mekana yerleşim ile ilgili bazı kaygıları göz ardı ettiği de açık. Yapının avlusunda yer alan odalar oldukça küçüktür. İçinde hiçbir eşya yokken bile en fazla 3-4 kişinin gezebileceği odalara bir de vitrinler eklenince neredeyse bir kişi çıkmadan diğeri girememektedir. Ziyaretçi sıkışıklık nedeniyle eserleri inceleyemediği gibi neredeyse hiç görememektedir. Bu odalarda eser sergilemektense yapının işlevleri anlatılsa daha faydalı olabilirdi. Ayrıca müze erişilebilirlik açısından kesinlikle bir plana sahip değildir.

Bunun yanı sıra bu yapı hakkındaki açıklamalar oldukça yetersizdir. Nerede ne yapıldığı, bu dergahın nasıl kullanıldığı gibi ayrıntılar mekanın içinde anlatılmamaktadır. Bu bilgileri biz Konya Arkeoloji Müzesi girişteki bir çalışanından şans eseri öğrenebildik.

Müze Mevlana’nın dergahının anlatılması ve yapısal olarak nasıl bir yer olması açısından önemlidir, bu bağlamda önceden bir araştırma ile müze daha iyi anlaşılabilir. Ama yine de kendime şu soruyu sormadan edemiyorum; daha iyi bir sunum ve anlatımla daha turistik bir yapı haline getirilemez miydi bu müze? Elbette olurdu…

Sahip Ata Müzesi

Şehir merkezinde yer alan önemli müzelerden biri de Sahip Ata Külliyesi Müzesidir. Fahreddin Ali, eşi ve çocuklarına ait kabirlerin bulunduğu bu müze vakıflar müzelerine bağlıdır. Oldukça eski bir anlatıma sahip olan bu müze, Mevlana Müzesi’nden sonra bizim için boş ve atıl bırakılmış bir alan olarak göründü. Girdiğiniz andan itibaren mimari bir yapı olarak sizi içine alan bir atmosfere sahip bu yapıda eserler de sergilenmektedir. Ailenin kabirleri dışında, Selçuklu dönemine has firuze, patlıcan moru, kobalt mavisi çinilerle kaplı, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı cami ve mescitlerden getirilen eserler sergilenmektedir. Eser grupları arasında; Konya Alaeddin Camii’ne ait halı ve kilim örnekleri, el yazması Kur’an-ı Kerimler, kitaplar, hat levhalar, şamdanlar, sancak, sakal-ı şerif, saat, çini parçaları, Beyşehir Eşrefoğlu Camiine ait Vaaz Kürsüleri ve kapı panelleri bulunmaktadır.

Bu eserlerin müzede sergilenmesi, korunmaları açısından önemlidir. Buna karşın yapısal olarak bu mekana ait olmadıkları da sergilenme şekilleriyle anlaşılmaktadır. Bir anıt müze olması gereken bu yapının bu tarz objelerle doldurulması müzecilik kriterleri açısından iyi bir izlenim vermemektedir. Eserlerin sergilendiği vitrinlerin de oldukça eski olduğu düşünüldüğünde, müzenin yenilenmeye ve daha güçlü bir anlatımına ihtiyaç duyduğuna dair bir izlenim ortaya çıkıyor. Yine de, anlatım ve sunum açısından zayıf görünen bu müzenin mimari yapısı her ziyaretçiyi etkilemeyecek niteliktedir. Bu müze mekanından çıkarken bina resmen konuşuyor diyerek ayrıldık ve yolumuz bizi İnce Minare’ye doğru götürdü.

İnce Minare (Selçuklu Devri Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)

İnce Minarenin benim mesleki yaşamımda önemli bir yeri vardır. 2014 yılında yaptığımız Kayseri Selçuklu Uygarlığı Müzesi’ndeki Selçuklu dönemi mimari yapılarında, bu minareyi üç boyutlu dijital olarak gezme imkanı tanıyan bir uygulama yaptık. Dijital ekibe bu minareyi anlatmak biraz uzun ve sancılı geçerken ben de danışmanlardan aldığım bilgilerle bu minarenin mimari yapısını, içindeki yazıtlarda neler yazdığını ve ne için nasıl kullanıldığını iyi öğrenmiştim. Sonrasında bu yapının tanımlanacağı senaryo yazımında bile yer almıştım. Bu zamana kadar gezemediğim bu yapıyı şimdi gezdiğimde yanımdaki arkadaşıma bilgileri verirken çok mutlu oldum. İşte bir müzecinin öğrendiklerini gerçek anlamda mekanda gezerken hissettiklerini anlatamam. Çok etkileyici olan bu yapı, zamanında medrese olarak kullanılmış ve birçok alimi yetiştiren önemli bilimsel yapılar arasında yer almıştır. Bu anıt müzede beni en çok üzen nokta sergilenen hiçbir taş eserin ne olduğuna dair bilgi etiketlerinin olmamasıydı. Taş eserler müzesi olarak da geçen bu müzede yer alan birçok yazılı eserin ne olduğunu Selçuklu Müzesi kurulurken öğrendiğimden değerlerlerini ve açıklamalarını yanımdaki arkadaşıma aktardım. Ama ziyaretçiler o taşlara bakarak hiçbir şey anlayamazlar. Bu bağlamda, müthiş bir koleksiyona sahip bu müzede eserlerin anlatımı yetersiz değil, neredeyse yok diyebiliriz. Zira bu anıt müze ile olan bağlantılarını ben de bilemedim. Bu taş eserlerin Konya’dan çıkarıldığı bilinse de, bu eserlerin aslında başka bir müze binasına ihtiyacı var. Anıt müzelerin kullanımlarına yönelik anlatımlar ve yapısal mimari özelliklerinin açıklanması yararlı olabilir. Bu tarz anıt müzelere o bina ile ilişkisi olmayan eserler koyarak bir depo işlevi yüklenmesi müzecilik kriterleri açısından uyumlu değildir. Bu eserler illa ki burada sergilenecekse bile, bunların bir düzene göre (vitrinlerin eserlere göre modifiye edilmesi, iklim koşulları gözetilerek bir sergileme planının oluşturulması) sergilenmesi gerekir.

Konya müzeleri eserler konusunda oldukça zengin olmakla beraber, sergileme konusunda ise bir o kadar yetersiz görünmektedir. Bu yüzden, müzeleri dünyadaki müze kriterlerine uygun hale getirmemizi sağlayacak platformalar düzenlenmeli, biz müzecilik dernekleri desteklenmeli, sergilemeye dair fikir söylememize imkan tanıyacak alanlar yaratılmalı ve bunlar için hep birlikte olmalıyız. Bunun için biz Dernek olarak çalışmalarımıza aynı hızda devam edeceğiz. Konya gibi, kültürel zenginlik konusunda dünyadaki birçok şehri geride bırakabilecek nitelikteki bir şehri daha turistik ve müzeleriyle daha çok anılan bir yer haline getirmek biz müzecilerin, müzecilik alanında ve kültür sektöründe çalışan tüm arkadaşlarımın elinde; neden daha iyisi olmasın?

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir